X. Ulusal Sosyoloji Kongresi, Krizler Çağının Toplumsal Halleri, 20-22 Eylül 2023, İstanbul
Panel: Ayrımcılık Kıskacındaki Bir Topluluğun Geleceği: Türkiye’deki Roman Çocukların Sosyoekonomik, Demografik ve Sağlık Halleri
Panel programı
Sunum 1: Roman Çocukların Zorlu Yolları: Okul Terkinden Güvencesiz İşçiliğe
İsmet Koç, Pelin Çağatay, Melike Saraç, Ayşe Abbasoğlu Özgören, Kumru Döne
Ayrımcılık ve dışlanma yaşayan sosyal gruplara mensup çocukların okula devam, okul terk ve sınıf tekrarı anlamında dezavantajlı oldukları bilinmektedir. Ayrıca, bu çocukların ailelerinin refah seviyesinin düşük olması da okula devam ve terk oranlarının yüksek; işgücüne katılım oranlarının yüksek olmasına neden olmaktadır. Türkiye’de derin bir ayrımcılık altında yaşayan Romanların çocuklarının eğitim sistemine entegrasyonunda ciddi sorunlar olduğu; bu çocuklar arasında çocuk işçiliğinin yaygın olduğu bazı lokal çalışmalarda gösterilmiştir. Türkiye’deki göçmen çocuklar, mülteci çocuklar ve bazı etnik grupların çocuklarının bu süreçleri deneyimleme biçimlerine ilişkin temsil edici çalışmalar olmasına karşın, Roman çocukların bu süreci deneyimleme biçimlerine ilişkin temsil edici çalışmalar bulunmamaktadır. Bu çalışmada, Türkiye’deki Roman nüfusu temsil eden bir örneklemeye dayanan ve TÜBİTAK 1001 Programı kapsamında gerçekleştirilen “Türkiye’de Roman Nüfusun Demografik Bütünleşme ve Farklılaşma Düzeyleri ve Politika Öncelikleri” araştırmasının (Proje No: 122R016) hanehalkı verileri kullanılarak Roman çocukların (4-17 yaş) eğitim sistemi dışında kalma yaygınlığı ve (2) Roman çocuklar arasında çocuk (12-17 yaş) işçiliğinin yaygınlığı ortaya konularak Roman çocukların iyilik hallerinin artırılması için gerekli olan politika öncelikleri ve stratejilerinin neler olması gerektiği tartışılacacaktır. Bu tartışmada, Roman çocukların eğitim sistemi dışında kalma ve çocuk işçiliği seviyeleri Türkiye nüfusu ile karşılaştırmalı olarak verilecektir. Çalışmada bu amaçları gerçekleştirmek için, veri setinde bulunan hanehalkı refahı, hanehalkı komposizyonu, bölge, hanede ebeveynlerin olup olmadığı, kardeş sayısı, hanehalkı üyelerinin ayrımcılık yaşayıp yaşamadığı, ebeveynlerin eğitimi ve çalışma durumu gibi değişkenler kullanılarak yapılacak olan betimsel analizlerin yanında, okula devamı ve çocuk işçiliğinin belirleyicilerini ortaya koymak amacıyla çok değişkenli analizler de gerçekleştirilecektir. Çalışmanın sonuçlarının yorumlanmasında 1974 yılında René Lenoir tarafından geliştirilen ve sosyal dışlanmayı ekonomik, mekansal, kültürel ve politik boyutlarıyla iç içe geçmiş bir biçimde tanımlayan sosyal dışlanma kuramı kullanılacaktır (Lenoir, 1974; Silver, 1995; Sen, 1998; Ada-man ve Keyder, 2006). Çalışmanın sonuçlarının Roman çocukların okula devam, okulu terk, sınıf tekrarı ve çocuk işçiliği anlamında daha dezavantajlı olduklarına ilişkin olarak kurulan hipotezleri doğrulaması beklenmektedir.Sunum 2: Roman Çocukların İyilik Hali: Erken Çocukluk Gelişimi ve Bu Gelişimi Etkileyen Faktörler
Pelin Çağatay, İsmet Koç, Ayşe Abbasoğlu Özgören, Melike Saraç, Neslihan Gürler
Erken çocukluk döneminde çocukların fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişimlerini destekleyen faaliyetler ve deneyimler onların iyilik halleri ve okula hazır olmaları açısında büyük öneme sahiptir. Erken çocuk gelişimi azınlıklık gruplar için karmaşık bir konudur ve Roman nüfusu için de istisna değildir. En kırılgan halka olan Roman çocuklar, sıklıkla maruz kaldıkları ayrımcılık, sosyal dışlanma ve yoksulluk nedeniyle yaşıtlarına göre oldukça dezavantajlı durumdadır. Kapsamlı pek çok araştırma çocukların hayatlarının geri kalanında kritik olan bilişsel ve sosyal becerilerin gelişiminde erken çocukluk eğitimine vurgu yaparken, Roman nüfusun özellikle yoğun yaşadığı Sırbıstan, Bosna-Hersek, Çekya, Makedonya ve Kosova gibi ülkelerde yapılan Çok Göstergeli Küme Araştırmaları (MICS) Roman çocukların erken çocukluk eğitimine katılımlarının oldukça sınırlı olduğunu göstermiştir. Araştırma bulguları, 36-59 aylık Roman çocukların ebeveynleri ile etkileşimlerinin kısıtlı olduğunu, öğrenmeyi teşvik eden 4 veya üzeri etkinliklerde ebeveynlerin katılımının diğer çocuklara göre daha az olduğunu, beş yaş altı çocuklar arasında okuryazarlık ve sayısal becerilerinin ülke ortalamalarının çok altında kaldığını ortaya koymuştur. Örneğin, Avrupa Birliği tarafından desteklenen bir çalışma anaokula giden ve gitmeyen Roman çocuklar arasındaki belirgin farklılıklar ile okul öncesi eğitimin Roman çocukların yetkinlikleri üzerindeki etkisine vurgu yapmıştır. Türkiye’de ise Roman nüfusun büyüklüğü tahminlere dayanırken Roman çocukların bilişsel gelişimi ve iyilik hali ilgili bilgi vermek neredeyse imkansızdır. Bu kapsamda Türkiye genelinde Roman nüfusu kapsayan ve temsiliyet özelliği olan bir örneklem üzerinden Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri tarafından TÜBİTAK 1001 Programı kapsamında gerçekleştirilen “Türkiye’de Roman Nüfusun Demografik Bütünleşme ve Farklılaşma Düzeyleri ve Politika Öncelikleri” araştırmasının (Proje No: 122R016) verisi kullanılarak Roman çocuklar için erken çocukluk gelişimi endeksi ve bununla ilgili göstergeler hesaplanacak, Avrupa’daki Roman çocuklarla benzerlikleri tartışılacak, annelerinin ve babalarının eğitim ve çalışma durumu, kardeş sayısı gibi sosyo-demografik faktörlerin etkisine bakılacaktır. Ayrıca, erken çocuk gelişimi üzerinde etkisi olan yoksulluğun, ayrımcılığın dolaylı etkisi de araştırılacaktır. Elde edilecek bu bilgiler ışığında Roman ailelere yönelik destek programlarının geliştirilmesi ve Roman çocukların haklarının iyileştirilmesi için veri temelli politikaların üretilmesi mümkün olabilecektir.
Sunum 3: Romanlar Arasında Erken, Çocuk ve Zorla Evlilikler ve Bu Evlilikleri Etkileyen Faktörler
Melike Saraç, Ayşe Abbasoğlu Özgören, Pelin Çağatay, İsmet Koç, Eda Nur Yiğit
Erken, çocuk ve zorla evlilikler, tüm dünya ülkelerinde görülmekte ve eğitim, kültür, gelenek, toplumsal cinsiyet, sağlık ve ekonomi gibi çeşitli faktörler ile ilişkilendirilmektedir (Plan International UK, 2023; Belachew ve diğerleri, 2022). Çocuk hakları, fiziksel ve ruhsal sağlık, cinsiyete ve yaşa yönelik ayrımcılık, çocuğun yüksek yararı gibi kavramlar erken evlilikler ile ilişkili unsurlardandır (Tosun, 2020). Bu tür evlilikleri belirlemek için evlenme yaşı ve ilgili yaş grubunu esas alan tanımlar farklılaşmakla birlikte, Türkiye’de 1978-2018 yılları arasında erken evliliklerin yaygınlığının yüzde 10’dan yüzde 2’ye gerilediği söylenebilir (Ergöçmen ve diğerleri, 2020). Ayrıca ulaşılması zor, etnik olarak azınlık durumda ve toplumsal ayrımcılık yaşayan alt nüfus grupları arasında da erken evliliklerin sık görüldüğü bilinmektedir. Türkiye’de yürütülen bazı küçük ölçekli çalışmalarda Roman nüfus arasında bu tür evliliklerin varlığına, yaygınlığına ve sonuçlarına ilişkin çeşitli bulgular yer almaktadır (Yaşar ve Kaylı, 2021; Akkan ve diğerleri, 2011). Erken evliliklerin görülme sıklığının yanı sıra bu evliliklere neden olan faktörleri belirlemek, bu tür evlilikleri önlemeye yönelik etkili mekanizmalar geliştirmek açısından ilk sıralarda gelmektedir (UNICEF, 2023). Tüm bunlar ışığında, bu çalışmada Türkiye’de yaşayan Roman nüfus grubundaki evliliklerin yaygınlığı ve bu evliliklerin kuruluşuna yönelik pratikler ile evliliğe yönelik tutumlar incelenecektir. Ayrıca Roman nüfusta erken evlilikleri etkileyen sosyo-demografik, sosyo-ekonomik ve olası diğer faktörler araştırılacaktır. Çalışmanın temel veri kaynağını TÜBİTAK 1001 Programı kapsamında gerçekleştirilen “Türkiye’de Roman Nüfusun Demografik Bütünleşme ve Farklılaşma Düzeyleri ve Politika Öncelikleri” araştırmasının (Proje No: 122R016) veri setleri oluşturmaktadır. İlgili değişkenler arasında bölge, yerleşim yeri, refah seviyesi, eğitim ve çalışma durumu, canlı doğum sayısı, evliliğin kim(ler) tarafından kararlaştırıldığı, eşler arasındaki akrabalık bağı ve nikah türü bulunmaktadır. Roman nüfusun dezavantajlı konumu da dikkate alındığında, çalışma sonuçlarının Türkiye’de yaşayan Roman nüfus arasında erken evliliklerin azımsanmayacak oranda ve çeşitli sosyo-demografik ve sosyo-ekonomik faktörlerle ilişkili olduğu beklenen sonuçlar arasında yer almaktadır.
Sunum 4: Roman Çocukların Sağlık ve Beslenme Durumu: Bebek ve Çocuk Ölümleri, Malnutrisyon ve Antropometrik Durum
Ayşe Abbasoğlu Özgören, Melike Saraç, İsmet Koç, Pelin Çağatay, Emirhan Özdal
Dünya Sağlık Örgütü’nün anayasasına göre yüksek sağlık standardına sahip olmak ırk, din, siyasi inanç, ekonomik veya sosyal durum ayrımı gözetmeksizin her insanın temel haklarından biridir. Ancak çocuklarda mortalite ve morbidite, marjinalize edilmiş veya ulaşılması zor nüfus grupları için hala önemli bir sorundur. Roman çocuklar hem bebek ve çocuk ölümlülüğü hem de malnütrisyon ve büyüme geriliğine karşı hassas olan bir nüfus grubudur. Örneğin, Bulgaristan, Bosna Hersek, İspanya, İtalya, Slovakya, Macaristan ve Çekya’da Roman nüfusta bebek ölüm hızı düzeyi genel nüfus ortalamasının üstündedir. Bu çalışma, alanyazında bir ilk olarak, Türkiye’de Roman çocuklarda bebek ve beş yaş altı ölümlülüğü düzeylerini ve antropometrik ölçümlere dayanan malnütrisyon ve büyüme geriliği düzeylerini ve belirleyenlerini saptamayı amaçlamaktadır. Çalışmada TÜBİTAK 1001 Programı kapsamında gerçekleştirilen “Türkiye’de Roman Nüfusun Demografik Bütünleşme ve Farklılaşma Düzeyleri ve Politika Öncelikleri” araştırması (Proje No: 122R016) verisi kullanılmaktadır. Bebek ve çocuk ölümleri düzeyleri; neonatal, post-neonatal, bebek, çocuk ve beş yaş altı ölüm hızları detayında; malnütrisyona dair antropometrik ölçümlere dayanan sonuçlar ise bodurluk (yaşa göre boy<[medyan-2SD*]), zayıflık (boya göre ağırlık<[medyan-2SD]), fazla kiloluluk (boya göre ağırlık>[medyan+2SD]) ve düşük kiloluluk (yaşa göre ağırlık<[medyan-2SD]) ve bunların ciddi durumları (medyan-3SD) olarak sunulacaktır. Çalışmada ayrıca yetersiz beslenme ve fazla kiloluluk ile ilintili faktörler çok değişkenli analizlerle ortaya konacaktır. Yazına göre Roman çocuk nüfusun sağlığını ve dezavantajlı konumunu belirleyen faktörler; toplumsal dışlanma, ayrımcılık, sağlık okuryazarlığının yokluğu veya “hasta” kavramının kültürel anlamlarındaki farklılıklar olabilir. Bu nedenle ailedeki ayrımcılık algısı, ailede kullanılan anadil, yoksulluk ve anne babanın eğitimi gibi faktörler modellerde içerilecektir. Çocuk nüfusun morbiditesine ayrıca mikro düzeyde biyodemografik göstergeler de güçlü şekilde etki etmektedir. Bu nedenle çalışmada çocuğun cinsiyeti, doğum sırası, önceki doğum aralığı, sezaryen doğum olup olmaması, doğumdaki ağırlık gibi değişkenlerin de Roman çocuklarda malnütrisyonla ilişkisine bakılacaktır.
International Conference on Fertility and Family Dynamics in Migrant and Minority Groups 12-13 Ekim 2023, Wiesbaden-Almanya
Konferans Programı
Sunum: Fertility of Roma Population in Türkiye and its Response to Covid-19
Ayşe Abbasoğlu Özgören, İsmet Koç
Fertility levels of Roma population have always been over than those of whole population. For Türkiye, not only the fertility of the Roma population, but even its total size is not known officially. According to previous studies, the number of the Roma population ranges from 0.5 million to 2.5 million, while based on the authors’ estimations the range is between 0.7 million and 1.2 million. Specifically, this study aims to contribute to the literature using the 2023 Roma Population Survey3, as a first, by analyzing (i) fertility levels and change among Roma population in Türkiye using period and cohort measures with comparisons to Türkiye population, and (ii) fertility response to COVID-19 pandemic among the Roma population using event history approach where the dependent variable is probability of giving birth using a person-year data structure. Discrete-time hazard models will be estimated using logistic regression. The results of this study will reveal for the first time the fertility level and pattern of the Roma population with a representative data and how COVID-19 has shaped the birth probabilities of this group in Türkiye.
Senex VII. Lisansüstü Yaşlılık Çalışmaları Kongresi (Çevrimiçi), Yüzyılda Türkiye’de Yaşlanmak: Cumhuriyet’in Yüzyıllık Muhasebesi 3-4 Kasım 2023, Antalya
Kongre Programı
Sunum: Türkiye’deki Roman Nüfusun 65 Yaşından Sonraki Yaşam Beklentisinin Değişimi: Türkiye Nüfusu ile Karşılaştırmalı Bir Analiz
Melike Saraç, İsmet Koç
Özellikle Güney ve Doğu Avrupa ülkelerinde yapılan çalışmalar Roman nüfusun, yaşa özel ölüm hızlarının genel nüfustan daha yüksek olmasının bir sonucu olarak doğuşta yaşam beklentisinin belirgin bir biçimde düşük olduğuna işaret etmektedir. Bu bulguyla paralel olarak bu nüfus grubunun 65 yaşından sonraki yaşam beklentisinin genel nüfustan 5-9 yıl daha düşük olduğu gösterilmiştir. Türkiye’deki sayıları yaklaşık iki milyon olan Roman nüfusun yaşam beklentisine ilişkin ise bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada, 2023 yılında TÜBİTAK 1001 Programı kapsamında 122R016 numara ile gerçekleştirilen “Türkiye’deki Roman Nüfusun Demografik Bütünleşme ve Farklılaşma Düzeyleri ve Politika Öncelikleri Araştırması”nın retrospektif niteliğe sahip doğum tarihçesi verileri kullanılarak Roman nüfusun son 35 yıldaki yaşam beklentisindeki değişimin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Ayrıca, Roman Araştırması’ndan gelen bu veriler, 1993-2018 döneminde gerçekleştirilen Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’ndan ve TÜİK ölüm verilerinden elde edilen Tükiye verileri ile karşılaştırılarak Roman nüfusun demografik dönüşüm sürecindeki yeri gösterilmeye çalışılmaktadır. Çalışmanın ilk bulguları, Türkiye’de yaşayan Roman nüfusun 65 yaşından sonraki yaşam beklentisinin son 35 yılda 3-4 yıl kadar artmış olmasına karşın, Türkiye genelinde meydana gelen artışın (yaklaşık 7 yıl) oldukça gerisinde kaldığını ve Roman nüfusun mevcut doğuşta ve 65 yaşından sonraki yaşam beklentisinin Türkiye’nin ancak 1990’lı yıllarda sahip olduğu yaşam beklentisi değerlerine yakın olduğunu göstermektedir. Roman nüfusun hem doğuşta yaşam beklentisinin hem de 65 yaşından sonraki yaşam beklentisinin oldukça düşük olması, bu nüfusun Türkiye’nin heterojen bir şekilde yaşadığı demografik dönüşüm sürecinde ortaya çıkan farklı demografik rejimler içinde en dezavantajlı gruplardan birisi olduğuna işaret etmektedir.Birinci Ankara Sosyal ve Beşeri Bilimler Kongresi (Çevrimiçi) 24-25 Şubat 2024, Ankara
Kongre Programı
Sunum: Türkiye’de Bir Üçgende Sıkışmış Roman Çocuklar: Okul Terki, Çocuk Evliliği ve Çocuk İşçiliği
İsmet Koç, Melike Saraç
Türkiye’de nüfuslarının 1.2 milyon ila 2.3 milyon arasında olduğu tahmin edilen Romanlar derin bir yoksulluk ve ayrımcılık altında yaşamaktadır. Bu çalışmanın veri kaynağı olan 2023 Türkiye Roman Nüfus Araştırması (TRNA) verileri, Roman kadınların (2.8 çocuk) doğurganlık hızının Türkiye genelindeki kadınlardan (1.6 çocuk) oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Roman hanelerin yüzde 65’inin ortalama gelirin altında bir gelir seviyesine sahip olduğunu gösteren TRNA sonuçları, Romanların yüzde 70’inin yaşamları boyunca farklı alanlarda ayrımcılıkla karşılaştıklarını da göstermektedir. Bu çalışmanın temel amacı, Roman nüfusun yaşadığı derin yoksulluk ve ayrımcılıkla baş etmek için geliştirdiği ve temel olarak Roman çocukları etkileyen üç baş etme stratejisini (okul terki, çocuk işçiliği ve çocuk işçiliği) ortaya koymaktır. Bu üç baş etme stratejisi, aynı zamanda kendisi de bir baş etme stratejsi olan yüksek doğurganlık hızını, yani Romanların çok sayıda çocuğa olan talebini de açıklamaktadır. TRNA sonuçları, Roman erkek çocuklar arasında yüzde 65 olan ilkokul ve ortaokul seviyesinde okullaşma oranının lisede yüzde 8’e gerilediğini göstermektedir. Okulu terk eden 18 yaşın altındaki Roman erkek çocukların yüzde 36’sı çocuk işgücüne geçiş yapmaktadır. 15-17 yaş grubundaki erkek Roman çocuklar arasında bu oran, yüzde 42’dir. Roman kız çocuklar arasında ise, yüzde 72 olan ilkokul ve ortaokul okullaşma oranının lise çağında yüzde 15’e düştüğü görülmektedir. Okulu terk eden Roman kız çocuklarının yüzde 22’si 15 yaşına kadar; yüzde 68’i de 18 yaşına kadar çocuk evliliğine geçiş yapmaktadır. Bu bulgular, Romanların beşeri sermaye gelişimini engelleyerek Roman nüfusun yoksulluk ve ayrımcılığını bir kısır döngü haline getirmekte ve yoksulluğun kuşaklararası aktarımı yoluyla sürmesine katkıda bulunmaktadır. Bu kısır döngüyü ve onun başlangıç noktası olan çocukların bir üçgen içinde sıkışmasını önlemek için bütüncül bir bakış açısı ile geliştirilmesi gereken politika ve stratejilere ihtiyaç bulunmaktadır.